30 Temmuz 2011 Cumartesi

"her aşk bir öncekiyle kendini terbiye eder"



"bir kere olsun unutmak için
beyhude
bin kelime!"


.......................

"kana karışan aşk zamana intikamla sızar
bilirim, çok geçtim buralardan
benim zaferim ayrıldıktan sonra başlar


aşkta zafer olmadığını anlayana kadar"

.........................


"Yedi rekat günah kıldım bedeninde
Dizlerinde yedi zikir secdeye vardım
İhmalin uzak meleğine teninde aldandım
Yapayalnızdım kendi kalabalığım içinde
Tarih kadar yalnız,
aşka aşina, acıya unutkandım"




Murathan Mungan *Erkekler İçin Divan

29 Temmuz 2011 Cuma

YUNUSLAR ÖLDÜKLERİNDE DE GÜLÜMSÜYORLAR !!!


Coşkun Aral ın digiturk teki kanalı İzTv severek izlediğim bir kanal . Bu kanalda tavsiye edeceğim çok fazla program var  ( bu aralar özellikle yeşil küre - 9 sıcak nokta belgeselleri favorim ) Geçenlerde Savaş Karakaş ın yunuslara özgürlük ve yunus parklarının kaldırılması amacı ile yaptığı programı izledikten sonra, internette sosyal sorumluluk ve hayvan hakları ile ilgili çalışmaları araştırdığımda aşağıdaki yazıyı buldum. Okuduğunuzda Yunus Parkları ile ilgili sizinde bakış açınızın ( bugüne kadar değişmedi ise ) değişeceğine eminim...

" Bu sektör, insanlar rağbet gösterdiği için var. İnsanlar gitmediğinde, bu dolfinaryumlar (yunus parkları) para kazanamayacak ve zaten kaçınılmaz bir şekilde kapanacaklar. Ama önce bilinçlenmek ve bilinçlendirmek gerekiyor. Dolfinaryuma gitmesinler ve çevrelerini bilinçlendirsinler. "

Eski yunus eğitmeni ile yapılan röportaj ve benim etkilenerek izlediğim videoyu sizde aşağıdaki linke tıklayarak izleyebilirsiniz : "Madalyo'nun Öteki Yüzü: Deniz Parkları"
http://www.sad.org.tr/arastirma-gruplari/demag/255-madalyonun-oteki-yuzu-deniz-parklari


Eski yunus eğitmeni Melisa Sevim yunus parklarını anlattı: ARTIK BU İŞTEN PARA KAZANMAYI KALDIRAMAM

27 Temmuz 2011 Çarşamba

İzmir'de Plajlar 2011

Yazın çalışırken İzmir'de yaşamak çok kasvetli. Bütün evlerin panjurları kapalı, araba parketmek için köşe kapmaca oynadığınız heryer, iş çıkışı bir bira içmek için boş masa aranan kordonboyu bomboş. Adeta terkedilmiş bir şehir. Bir de aşırı sıcaklar eklenince cumartesi pazar bir yerlere kaçmaktan ziyade, soğuk sulara , rüzgarlı plajlara gitmek istiyorsunuz. Bir iki yazdır yeni koylar yeni plajlar keşfettik, bunları paylaşmak istedim. Çünkü her cuma bu hafta sonu yeni bir yere gidelim diyoruz ve ben internet başında araştırmaya başlıyorum.. ve bloglar çok işime yarıyor..
* Çeşme - Altınkum Ramo : Çiftlikköyü geçiyorsunuz, Altınkum'da en sondaki iki tesisten biri Ramonun yeri. Altınkum benim Çeşmede en sevdiğim sahil. Sapsarı uzun bir kumsal, soğuk ama temiz bir denizi var. Kum plaj sevenler için Ilıca'nın sığ ve kalabalık plajına güzel bir alternatif bence. Altınkum'da yan yana birçok tesis var, bizim genelde tercihimiz Ramo Beach oluyor. Eğer 3-4 kişi gidecekseniz büyük bir şemsiye için rezervasyon yaptırmanız şart ( rezv. 507 9731080 ) 2 şezlong + 1şemsiye 20 TL otoparkınada 5 TL ödüyorsunuz. Yiyecek ve içecek menüsünde fiyatlar minm.10 TL den başlıyor.
* Çeşme - Altınkum Okan 's Place : Altınkum'da hemen Ramo Beach'in yanındaki mekan Altınkum'un en sonunda. Otoparka ücret ödemiyorsunuz. Giriş kişi başı 15 TL. Eğer haftasonu ve saat 12 den sonra gidecekseniz arayıp burayada rezervasyon yaptırmanızda fayda var aksi taktirde öğleden sonra yer bulmanız çok zor. http://www.okansplace.com/okansplace.html
* Çeşme - Paşalimanı Dodo Beach : Çeşmede yazlık bölgesi olarak en beğendim yerlerden biri Paşalimanı. Çeşme'de nadir ağaçlık yerlerden. Ayrıca denizi sıcak ve çevresi kayalık gözlükle yüzebilirsiniz. Bu bölgede çok fazla tesis yada plaj yok.
Bu sene açılan bizimde 4-5 gün  önce gittiğimiz Dodo Beach önerebileceğim bir mekan  yalnız pazar günleri kalabalık. Giriş kişi başı 20 TL. Pizza, makarna ve salatalar minimum 15 TL , ızgara ,kebaplar, 22 TL'den başlyor. 33 lük efes bira 10 TL, cola 6 TL'den başlıyor. Bir de benden bir öneri, ya hesap açtırmadan siparişlerinizi aldığınız gibi ödeyin yada menüden fiyatları kontrol etmeden ödeme yapmayın çünkü malesef çoğu yerde yapıldığı gibi fiyatları şişiriyorlar. Farkedip düzelttiğiniz zaman " a pardon karıştırmışız diyorlar ". Ben de bu zihniyeti bir türlü anlamıyorum. Sanki fiyatları çok ucuz da ...
* Urla - Demircili DenizYıldızı : Urla ya girdiğinizde İskele yönüne değil, Sanayi tarafına gidiyor ve ordan Demircili Köyüne doğru gidiyorsunuz. Bodrum koyunda , plaj ve restaruant hizmeti veriyorlar. Su buz gibi denilecek kadar soğuk. İzmir çevresinde yüzdüğüm en soğuk su. Altınkum dan daha soğuk! Plajı küçük çakıl taşlı, eski küçük bir iskelesi var denize ordan girebilirsiniz ; denizkestanelerine karşı! Tesiste yemek yenilen bölüm ve toprak zemin üzerinde minder ve büyük şemsiyeleri var. Bu büyük şemsiyeler kalabalık gelenlere rezv. ediliyor. Plaj tarafındaki şezlonglar tahta ama minder veriyorlar. ( şemsiye ve şezlonglar biraz bakımsız ve salaş ) Girişte araç başına 20 TL veriyorsunuz içeride ayrıca şemsiye , şezlong parası alınmıyor. Geçen sene memnun kalmıştık ama bu sene 2 pazar gittik çok kalabalıktı ve kabinler, wc ler kötü durumdaydı! Sanırım hafta içi gitmek daha isabetli olacaktır. Tesis süper değil ama deniz çok güzel!
* Çeşme - Alaçatı Bianco : Alaçatı da Çark Plajında Alaçatı Beach Resort oteli ve Bora Kozanoğlu nun sörf okulunun hemen yanında bulunuyor.

Manzara ve ortam 10 numara. Deniz taşlık ve sahili yok. Küçük beton platform, geniş ahşap bir iskele ve çim alan mevcut güneşlenmek için.
Yemek menüsü AyaYorgi deki mekanların fiyatları ile aynı pahalılıkta  ! Giriş kişi başı 30 TL. Doya doya yüzmek istiyorsanız denizi çok uygun değil, yakında sörf okulu olduğu için terasında yemek yiyip manzarayı seyretmek daha keyifli olacaktır. Zaten duyduğuma göre akşam partileri daha kalabalık oluyormuş. Aklınızda bulunsun.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Mutluluk ile ilgili güzel bir yazı ...



MUTLULUK BIR VARIŞ DEĞIL, BIR YOLCULUKTUR.
Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Evlendikten sonra,
bir çocuğumuz doğduktan hatta ardından bir tane daha olduktan sonra
hayatın daha  iyi olacağına inandırırız kendimizi.
Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar,
onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız.
Bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız
gerektiği için öfkeleniriz. Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu
olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük
olacağını söyleriz. Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır.
Eğer şimdi değil ise ne zaman?...Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır.
En iyisi bunu kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir.
En sevdiğim sözlerden biri Alfred D. Souza' ya aittir. Der ki;
 "Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek
hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım.
Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle
erişilmesi gereken birşey, bitmemiş bir iş, hizmet
edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat
başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim
hayatımdı."
Bu görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını
gösterdi. Mutluluk yoldur, öyleyse sahip olduğunuz her anın kiymetini bilin ve mutluluğu, vaktinizi
harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için, ona daha fazla değer verin.
Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez.
Öyleyse; Okulu bitirene kadar, 100 milyar kazanana kadar,
Çocuklarınız olana kadar, çocuklarınız evden ayrılana kadar,
Işe başlayana kadar, Evlenene kadar,
Cuma gecesine kadar, pazar sabahına kadar,
Yeni bir araba, ya da ev alana kadar, Borçlari ödeyene kadar,
Ilkbahara kadar, Yaza kadar, Sonbahara kadar , Kışa kadar,
Maaş gününe kadar, Şarkınız söylenene kadar,
Emekli olana kadar,
Ölene kadar.....
MUTLU OLMAK IÇIN IÇINDE BULUNDUĞUNUZ 'AN' DAN DAHA IYI BIR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK IÇIN BEKLEMEKTEN VAZGEÇIN. MUTLULUK BIR VARIŞ DEĞIL, BIR YOLCULUKTUR. "PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU INSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR,
BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA. OYSA MUTLULUK INSANIN BOYU HIZASINDADIR."
Unutmayın "YARIN KIMSEYE VAAD EDiLMEMIŞTIR."

Murathan Mungan

Sığacık Eylül 2010

Çalışmadığımız bir cumartesi fotoğraf makinamızı çantamıza koyduk. Evden çıkmadan nereye gideceğimize karar verdik. Uzun süredir gitmediğimiz Sığacık ve hiç gitmediğimiz Balıklıova seçeneklerimiz arasındaydı bu haftaki tercihimizi Sığacık tan kullandık. Yavaş şehir ( cittaslow ) seçildikten sonra gitmemiştik ( en son 2004 te sığacık yolu üzerinde mandalina bahçeleri içinde bir evin bahçesinde gözleme yemiş, çay içmiştik )
Sığacık Limanının hemen karşısındaki ,önünde güzel dondurma çeşitleri olan çay bay bahçesine oturduk, kahvaltı olarak bir patlıcalı bir otlu gözleme ( 3,5 TL ) ve çay (0,75 TL )söyledik. Gözlemeler çok güzel tavsiye edilir ! Oturduğumuz çay bahçesinin üzeri pansiyondu Burrg Pansiyon. İki kişilik klimalı bir oda tuttuk ( 50 TL ) çantalarımızı bıraktık ve denize girmek için çıktık.

Eylül ayı olduğundan cumartesi olmasına rağmen sahiller çok tenhaydı, deniz çok keyifliydi. Akşam güneş batana kadar deniz kenarında kitabımızı okuduk, doya doya yüzdük. Akşam şehre dönmeyeceğimiz düşünceside keyfimizi daha da arttırdı. Telaşsız telaşsız sığacık limanına döndük, pansiyonda üzerimizi değiştik.
Kaldığımız yerden liman, sığacık kalesi, balıkçılar heryer 5 dakika yürüme mesafesinde oldu için yürüyerek bütün köyü gezebiliyorsunuz.

Az önce batan güneşin kızıl ışıklarında, üşütmeye meğilli esen rüzgarın ferahlığı ile kaleyi gezdik. Kalenin içinden çıkılan dar sokaklarda dolaştık ve artık takaların kenarında deniz kokusunu içimize çekerek balık yemenin ve buzlu bir rakı içmenin zamanı gelmişti. Kalenin karşısındaki yan yana üç balıkçıdan en baştaki Burç Restaurantta, elimizi uzatınca suya değecek mesafedeki bir masaya oturduk.
Yemekten sonra , limanın boyuna yürüdük, gündüz olmayan kalabalık akşam serinliğinde sahili ve limanda kurulan akşam çarşısını doldurmuştu. Mütevazı, sevimli, tahta masa sandalyeleri ile hala küçük balıkçı köyü havasını koruyan sığacık, gerçekten cittaslow !
Birde her evin çatısında , kenarında ,köşesinde bir salyangoz figürü görüyorsunuz. Yavaş Şehrin dünyadaki semboluymuş.
İncik boncuk satılan tezgahları dolaştık, çay içtik , şaraplı dondurma * yedik, tekrar çay içtik. Ve neyseki sabahta burda uyanacaktık :)
Pazar günü Sığacık pazarı çok güzel ve iştah açıcı ! Köyün içine kurulan pazarda sadece Seferihisarda yetişen meyve sebzeler satılıyor. Birde pazarın yarısından çoğu Sığacıklı kadınların yaptığı birbirinden lezzetli baklava, kalburabastı, sarma , kesme erişte satan tezgahlar ile dolu ister evlerin bahçelerindeki masalara oturup bunlardan yiyebilirsiniz istersenizde eve giderken yanınızda götürürsünüz.
Biz pazar kahvaltımızı pazardan aldığımız börekler ile yaptık.
Akşam eve dönerken tekrar pazara uğrayıp, sarma ,kalburabastı, kestane ve incir reçeli aldık.
Mutlaka bir pazar günü Sığacık a gidin pazarında dolaşın ,limanda demli bir bardak çay için.
Dilerim yıllar sonrada bu küçük sevimli kıyı köyü böyle mütevazı kalmayı başarır.

22 Temmuz 2011 Cuma

EVDE TACO YAPMAK !

1999 yılında ilk Amerika da yemiştim bu meksika yemeğini. O zamanda malzemelerini marketten alıp evde yapmıştık. Kıymalı meksika fasulyesi de ( chili ) en sevdiğim yemeklerdendir. Taco yuda evde yaparken taco kabuklarının içine sadece soslu kıyma değil, meksika fasulyesi ve mısırda koyuyorum çok daha lezzetli oluyor. Büyük market yada bazı büyük şarküterilerde taco kabuklarını bulabilirsiniz genelde set şeklinde satılıyor zaten ; 12 adet kabuk + baharat karışımı ( toz halinde ) + mini kavanoz taco sosu.
Evde yapmak için gerekli malzemeler :
Taco Dinner Kit ( 12 adet taco kabuğu ve sosları )
1/2 kg kıyma
meksika faulyesi
haşlanmış mısır
yeşil biber
kırmızı biber
soğan
tuz karabiber
üzeri için chedar peyniri
marul

Yapılışı :
kutudan çıkan tacoları 10 dk kızgın fırına koyuyoruz
kıymayı az sıvı yağ ile kavuruyoruz
az tuz + karabiber ekliyoruz
küçük doğranmış kuru soğan ekliyoruz
kıyma iyice kavrulduktan sonra, küçük küp olarak
doğradığımız kızmızı ve yeşil biberleri ekliyoruz
biberler erimeyecek kadar pişirdikten sonra
paketten çıkan hazır toz sosu ekliyoruz
haşlanmış meksika fasulyesi ve
haşlanmış mısır ekleyip altını kapatıyoruz
Fırından çıkan tacoların içini dolduruyoruz
üzerine ince şerit doğranmış peyniri
biraz marul ve meksika soslarını koyuyoruz...
Yanında meksika birası ve koca bir tabak salata ile biz 4 kişi keyifle yedik..



Doymama olasılığına karşı tortilla ekmeğimizde vardı, aynı malzemeleri tortilla
ekmeğine sararak, bol soslu birer adette bu modelden yedik :))
Hafta içi olmasaydı yemeğimizin üzerine tekila içip tam bir meksika gecesi yapmış olacaktık.
Ama biz yemekten sonra ikişer shot kavunlu  keglevich içtik !

21 Temmuz 2011 Perşembe

KONSER - David Helfgott 10 Haziran 2011

Türkiye de 7 konser vermek için İzmir e de gelen David Helfgott ı dünya gözü ile gördüm, canlı dinledim çok mutluyum. Yıllar önce Shine filmini çok beğenmiştim. Geoffrey Rush, sonradan şizofren hastası olan Polonya asıllı yahudi müzisyenin hayatını oynamıştı ( ve en iyi erkek oyuncu oskarını almıştı )
Filmin etkisinde kaldığım birkaç gün Rachmaninoff dinlemiştim. Filmin en etkileyici anlarından biri de David Helfgott ın Rachmaninoff un 3 nolu konçertosunu çaldığı kısmıydı. Daha önce dinlememiştim, kimin eseri olduğunu bilmiyordum ama öyle etkilenmiştim ki, hemen araştırdım ki zaten filmin beğenilmesinden ve ödül almasından sonra hem Rachmaninoff un 3 nolu konçertosu hemde David Helfgott ile ilgili birçok yazı ve haber çıkmıştı. Yaptığım araştırmaya, okuduklarıma göre virtuozler bu parçayı, çalinmasi en zor olan parca olarak görmekteymiş. Dakikadaki vuruş sayısı diğer parçalardan kat kat daha fazla imiş...
Dolayısı ile film sayesinde David Helfgott ı ve Rachmaninoff u tanıdım ve çok sevdim. 64 yaşındaki sanatçıyı canlı dinlemek çok keyifliydi, bir daha canlı dinleyebilirmiyim bilmem.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

İzmir de Sabah Kahvaltısı 2011

Pazar kahvaltıları evde de yapılsa dışarıda çıkılsa her zaman planlanır, yani en azından bizde öyle ...yıllardır dışarı çıktığımızda gitttiğimiz farklı yerler oldu. Tercihlerimizden bazılarını paylaşmak istiyorum, herkesin beklentileri farklı farklı olduğu için beğenilerde farklı oluyor, işte benim keyif aldıklarım ;
* Urla -Yörük Aile Evi , benim favorim olmasının birinci nedeni çam ağaçlarının gölgesinde yemyeşil bir yer olması. Özellikle yazın gidiyorsanız, yoldan biraz yüksekte olmasından kaynaklı serin serin oturabiliyorsunuz. Masalar kocaman, sıkışmıyorsunuz gölgeler doğal ağaç gölgesi , masalarda örtü arıyorsanız yok! büyük ahşap masalarda küçük bir orman içinde oturuyorsunuz.
Fiyatlar lezzeti ve çeşidine göre ortamıda hesaba katınca gayet makul.
Serpme kahvaltı 21 TL çay hariç ,termos çay 10 TL 11-12 çay bardağı çıkıyor..eğer 2 kişi iseniz küçük kahvaltı söyleyebilirsiniz 10,50 TL, biz iki kişi olduğumuzda öyle yapıyoruz yanına gözlemede söylüyoruz gözlemeler 4,5 - 5 TL . Kahvaltınız boyunca fırından çıkan sıcak pide masanıza sürekli getiriliyor.
**Demircili köyüne giderken yol üzerinde sağda http://www.yorukaileevi.com/index.html
( yazın İzmir çok sıcak en soğuk deniz nerede ? diyorsanız .. Urla Demircili Köyünde Bodrum koyu gerçekten çivi gibi ama bir o kadar temiz bir koy.Bodrum koyunda tek tesis var, denizyıldızı. Şezlong, şemsiye ve restaurant hizmeti veriyor. Pazar günleri çok çok kalabalık oluyor ama cumartesi yada imkanınız varsa hafta içi gidin derim. Giriş araç başı h.içi 10 TL h.sonu 20 TL. içeri yiyecek içecek sokulmuyor ama fiyatlar uygun ; patates 5 TL, bira 7,5 TL ...)
 *Urla - Titus Feronia , Urla dan sanayiyi geçip Demircili Köyüne doğru giderken Yörük aile evini geçtikten sonra sağda . kahvaltı için geniş çim alanları var eğer çok sıcakta gidiyorsanız, çok fazla ağaç gölgesi yok. Ama kış aylarında güneşi görüp içinizi ısıtmak isterseniz birebir. Kahvaltıları çok güzel, fiyat makul 2 kişi çay dahil 20- 25 TL ye kahvaltı yapabiliyorsunuz.
Ama buranın esas özelliği doğa sporları ile ilgili yaptıkları organizasyonlar. Motorsiklet, dağ bisikleti, ATV, paintball için çok geniş arazileri var ( kahvaltı edilen yerden ayrı ) işletmecisi de gayet ilgili bir bey ,direk tanışmadık ama yol tarifi ve rezervasyon için aradığımda konuşma tarzı ve gittiğimizdeki ilgilisi bizi memnun bıraktı .. tekrar gideriz ! http://www.titusferonia.com/default.aspx?MID=662
Titus Feronia da ATV,motorsiklet kullanım alanlarına bu yoldan çıkarak gidiyorsunuz, yemek alanı aşağıda kalıyor..
*Bostanlı RCS Cafe, Açık büfe kahvaltısı şehir içindeysek ve evimizin çevresinden çok uzaklaşmayı düşünmüyorsak ilk tercihlerimizden. Çeşitler özenli seçilmiş, ayrıca istediğiniz çeşit malzeme ile omlet yada sahanda yumurta yapmayı bekleyen bir çalışan açık büfenin  yanında bekliyor..Sıcak olması gereken yiyecekler bittikçe yenileniyor yani tepeleme yığılmış soğumayı ve kurumayı beklemiyorlar ! Demleme çay yada neskahvenizi kendiniz alıyorsunuz.
Gazete, derginizi okuyup uzun pazar kahvaltısı yapabileceğiniz bir alternatif. Fiyat kişi başı 17,5 TL

*SahilEvleri deniz kenarındaki tahta masalar :) , pazar sabahları sokakta tek tük insanların gazete almaya yeni çıktığı , erken saatte uyandığınız pazar sabahları oluyorsa ve İzmirdeyseniz sahil evlerine gidebilirsiniz.
Denzin dibinde bulunan 4-5 tahta masayı boş bulacaksınız onlara oturabilir ( yada bagajınızda sizinde bu aralar çok meşhur olan ama aynı zamanda kullanışlı olan  balıkçı sandalyelerinizden varsa onlarıda kullanabilirsiniz. ) ve kendinize deniz kenarında deniz kokan açık hava kahvaltısı hazırlayabilirsiniz.
Maliyeti size kalmış, keyfi paha biçilemez :)
*Mavişehir Balıkçı Barınakları , bahsettiğim Barınak kafe değil onunda ilerisine yürüdüğünüzde kayıklarında ağ yapan , çay içen  balıkçıları göreceksiniz, işte orası. Ağların kayıkların dibinde denizin üstünde salaş bir çay evi. Çok rüzgarın olmadığı sabahlar sahile yürüdüğümüzde çay içmek için oturduğumuz , yosun kokan, kuşların masalara kadar geldiği güzel bir mola yeri bizim için. Pazar sabahları çoğunlukla öğlene kadar uyuyamayan bir çift olduğumuz için yine erken saatte kahvaltı etmek için seçtiğimiz bir yer, malzemelerinizi evden getirebiliyorsunuz. Çayı ise içerden söylüyorsunuz afiyetle yiyorsunuz .

sonrasında da sahilde temiz havayı içinize çekerek güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz...
*Yakaköy - Köyüm Bahçe , Yakaköy yolu üzerinde sağlı sollu bir çok kahvaltı mekanı mevcut gittiklerimiz içinden en beğendiğim Köyüm Bahçe. Yakaköy içinde caminin tam karşısında Köyüm Kahvaltı Evi de var aynı işletmeciye ait biraz daha ekonomik olanı. Ama Köyün en sonuna doğru olan Köyüm Bahçe konsept olarak çok daha güzel. Teras gibi  büyük bir bahçe harika bir manzaraya karşı. O bölgede bizim gittiklerimiz içinde en temiz tesis diyebilirim. Aynı zamanda da en pahalısı. Ama ödeyeceğiniz hesaba değeceğini göreceksiniz. http://www.koyumbahce.com/
*Çiçekli Köy - Radika , Yakaköy e doğru giderken sol tarafta Radika Restaurant çamların içinde çevresi geniş, ağaçlık konumu güzel bir mekan.

Serpme köy kalvaltısı veriyorlar. Reçel ve salçaları güzel ama bizim pazar sabahı gittiğimizde memnun kalmadığımız bir konu çay servisinin çok yavaş olması ,sınırsız çay deniyor ama ilk çaylardan sonra baya bir süre beklememiz gerekti. Birde ilk oturduğunuzda sıcak pidemiz geldi ama bitince devamı yok ! normal dilim ekmekle devam ediyorsunuz. Servis biraz yavaş açıkçası. Kişi başı serpme kahvaltıda 11 TL ödüyorsunuz sınırlı sınırsız çay :) dahil.

19 Temmuz 2011 Salı

Body World Sergisi - Mini İstanbul Gezisi Kasım 2010

Haftasonu Barış bir fuar organizasyonu nedeniyle İstanbuldaydı.Pazar gününün boş olduğunu öğrenince bende hemen istanbul a bir uçak bileti aldım.Tabi cumartesi çalışmıyor olsaydım daha güzel olacaktı ama ! olsun akşam yemeğine İstanbuldaydım. Ataköy de çok sevdiğimiz aile dostlarımız ile uzun süre görüşmemiş olmanın verdiği bol muhabbetli güzel bir akşam geçirdik, ertesi sabah güzel bir kahvaltı ve kasım sonu olmasına rağmen bol güneşli güzel bir pazar gününe başlamıştık. İzmir e dönüşümüz gece 10 uçağı ile olacağı için , gezmek istediğimiz Body World sergisinden sonra İstanbul havası almak için vaktimiz olacaktı !!

Bakırköyden tren ile Sirkeci Gar ına gittik gardan yürüyerek Galata köprüsünü geçerek Karaköy Antrepo 3 teki sergi için biletlerimizi aldık. Sergi ile ilgili gitmeden önce internetten okuduğum kadarıyla bir öngörüm vardı ve etkileneceğimi düşünüyordum ama içeri girdikten sonra tahmininden çok daha fazla hoşlandım sergiden. Alman bilim adamı ve anatomist Dr. Gunther Von Hagens keşfettiği teknik ile insan vücudundaki organları , sinirleri... orjinal formları bozulmadan sergilemiş. Hastalıkların insan vücudunu nasıl etkilediği, sağlıklı ve uzun ömür için vücuda nasıl bakmak gerektiğini düşünüyor insan .özellikle hastalıklı ve sağlıklı organları gördüğünüzde " vücuduma iyi bakmam lazım " diyorsunuz.
Doktordan da korktum ben şahsen :) nasıl bir insan bunları yapar yıllarca çalışır biraz dehşet verici :))

Gunther von Hagens ' in orjinal vücut dünyası sergisi
Yaşam Döngüsü
Sergiden çıkışta İstanbul Modern de kısa bir tur yaptık.İzmir güzel ama İstanbul bir başka güzel ...
İstiklal Caddesinde Denizler Kitapevine girdik. Eski İstanbul haritaları ve denizcilik ile ilgili bulabileceğiniz herşey var burda çok güzel.Barış ayrı ben ayrı kitapların, haritaların , fotoğrafların arasında kendimizi kaybettik ..sonra bulduk :) tekrar İstanbul a geldiğimizde tekrar uğramak isteği ile çıktık.

Beyoğlu nda dolaşmak, kitabevlerine girmek, kafelerde oturup yoldan geçenleri izlemek, Tünel den Karaköy e yürümek iyi geldi bize.
Eski taş binaların sanki gözü dili varmış gibi heybetli duruşlarını görünce, bu binaların da yaşayanları kadar unutulmuş yada unutulmamış ama bahsi geçmeyen anıları olduğunu düşünürüm hep...İnci pastanesinin önünden geçerken de hissettim bunu, küçük masalarında oturup profiterol yiyen hatta yemek için sıra bekleyenleri görünce yüzümüzde bir gülümseme oldu;  bir mekan olsun ki 60 yıldan fazladır o küçük masalar ve çikolota sosun altındaki o güzel tat yerini korusun...
( eski mi daha güzel ? yeni mi ? yada eskidiği için , biriktiği için mi eski güzel ? )
Tarihi Beyoğlu çikolotacısından bademli ve fındıklı çikolotalarımızı , bir de Koska nın mağazasından badem ezmelerimizi alıp İzmir e dönüyoruz.
Tekrar görüşmek üzere güzel şehir İstanbul !

12 Temmuz 2011 Salı

Prag - Aralık 2007

BİN YILLIK ALTIN ŞEHİR !
Lady travel tur programı ile İzmir den sabahın erken saatlerinde Çek Cumhuriyeti nin başkentine uçtuk.Öğlen saatlerinde şehrin meydanında masal şehrinde tarihi yaşamak için aralık ayının dondurucu soğugunda ( hele izmirden gidenler için..çok soğuk ) rehberimiz etrafında toplanmıştık. ( rehberimiz bölgeyi ,coğrafyasını,politik tarihini  vs.. çok iyi bilen ve anlatan bu güne kadar rehberli organizasyonlarda karşılaştığımız en profosyonel rehberlerdendi.sanırım annesinin çek olmasının ve annesinin Prag ta yaşamasınında bunda olumlu etkisi var :)

Eski Saray bölgesini gezerken nerde fotograğ çekeceğimizi şaşıyoruz. Ve muazzam güzellikteki binaların arasından yürüyerek Charles Köprüsünden geçiyoruz. Eski şehir meydanındaki Astronomik saat mutlaka görülmeli. Saat ortaçağda charles ünv. de profösör olan Hanuş usta tarafından yapılmış.Saatin en büyük özelliği her saat başı açılan pencereden 12 havarinin heykelinin geçmesi, birde saat üzerinde 4 adet kukla var bu kuklalar; bilim - adalet - astronomi - eğitim simgeliyormuş.Rehberimiz bu detayları anlatınca insan gerçekten etkileniyor. Birde saati yapan usta çok meşhur olunca Kral aynı saati tekrar yapmaması için ustanın gözlerine mil çektirmiş ve usta kör olmuş ! Bunun üzerine Hanuş usta saatten kendini atarak intahar etmiş ( asıl amacı saati bozarak intikam almakmış ) ve o günden sonra saat 50 yıl çalışmamış sonra tamir ettirilmiş.
Prag, 2.Dünya savaşından sonra çok fazla zarar görmediği için tarihi mekanları hala bakımlı ve görkemli. Heykelleri, şehrin ortasındaki Vltava Nehri üzerindeki Karluv ( Charles ) Köprüsü , Astronomik saati , gotik tarzı katedralleri ile şehrin tamamı adeta açık hava müzesi gibi..Şehrin tarihi ile ilgili kitaplarda şehirden "Altın Şehir", "Doksanların Sol Bankası", "Masal Şehri", "Şehirlerin Anası" ve "Avrupa'nın Kalbi" diye basedildiği görülüyor. Zaten şehir UNESCO 'nun listesinde .

Eski kasaba kulesinin önü, Charles Köprüsü eski şehri ( kasaba ) Prag Şatosuna bağlıyor. Köprünün üstü çok güzel heykeller ile dolu. Gündüz köprü üzerinde yürümek ve fotograf çekmek turist gruplarının kalabalığından biraz güç!



Köprü ve şehre ait en güzel forograf ve resimler bu köprü üzerinde satılmakta ( biz siyah -beyaz çekilmiş çok güzel 3 adet fotoğraf aldık )
Akşam otele dönüp biraz dinlendikten daha doğrusu ısındıktan sonra akşam yemeğimizi yemek için Vltava nehrindeki tekne turuna katıldık. Yemekler , müzik keyifliydi ama bir sonraki gün tipik bir Çek restoranında folklör ve müzik eşliğinde yediğimiz yemek ( gulaş tabiki :) organizasyonu çok daha güzeldi.

Bu arada şehirde her yerde yeşil şişesi olan meşhur içkileri Becherovka yı göreceksiniz.bu yöresel içki tarçınlı -karanfilli ev likörlerine benziyor, birkaç kişiden çek viskisi diye bahsederken duyduk.Şişesi güzel olan yerel bir içki.
İkinci günümüzde kahvaltımızı ettikten sonra harita ve fotoğraf makinamızı alıp metroya bindik ve yürüyerek harika bir gün geçirdik.
Noel haftası olduğundan astronomik saatin olduğu meydan rengarenk ışıl ışıl standlar ile doluydu. Sokak yiyecekleri, hediyelik eşya standları bölgeye ait bütün özellikleri görebileceğiniz bir açık hava pazarıydı ve biz çoğu hediyelik eşyalarımızı burdan aldık. Bu standlarda satılan yiyeceklerle karnımız doymuştuk, pizza hamuru gibi açılan yağda kızardıktan sonra üzerine domates sosu ve peynir koyulan bir hamur yedik görünüşü çok iddalı olmasada tadı güzeldi. Ve artık daha çok sıcak birşeyler içme ihtiyacımız vardı. Bu sıcak mola için önceden hazırlığımız ve araştırmamız vardı; tabiki Cafe Slavia !
Vltava nehrinin karşısında Pariska caddesinde bulunan kafe, 1956-58 yılları arasında Prag ta yaşayan Nazım Hikmet de sık sık gittiği bir mekan olarak biliniyor :

Şair memleketten uzak,
hasretten delik deşik
Eski Kent'te duruyordu.
Meydanlıkta yapayalnız
Gotik duvar üstünde
Hanuş ustanın saati
On ikiyi vuruyordu.
Ve çanları çalan ölüm
Ve yukarda öttü horoz
Şair memleketten uzak,
Hasretten delik deşik
Etrafına dalgın baktı

...............
Külahlı kuleler Pırağ şehrinde,
Ağarınca akşamın üzerinde
Düşe giren dünyalar aydınlanır
İstanbul'da bir Memet var
Altısına bastı bu yıl.
...............

Pırağ'da bir yandan ağarıyor ortalık
Bir yandan da kar yağıyor
Sulusepken
Kurşuni
Pırağ'da ağır ağır aydınlanıyor barok;
Huzursuz, uzak
Ve yaldızlarında kararmış keder.
Ölen bir yıldızdan uçup gelen kuşlara benziyor.
Dördüncü Şarl Köprüsünde heykeller.


Nazım Hikmet kafeye gidip memleketini düşünüp kederlenip şiirlerini yazarken kafede bulunan bir ressam O nun bu halinin resmini yapmış, masada absinth şişesi ve absinth ile aynı renkte bir kadın silüyetinin olduğu bu tablo cafe slavia nın duvarında ... tablodaki adam pek Nazım Hikmet e benzemiyor ama böyle bir hikaye kulaktan kulağa dolaşıyor.
Soğuktan üşümüş ve yorgun bir halde çok sevdiğim Barış ile bizde bir köşeye oturduk duvarlara baktık, dışardaki köprüye büyülü şehrin uzanışına , 50 yıl önce belki Nazım ın da aynı masada oturmuş olma ihtimaline gülümseyip çaylarımızı yudumladık.ve tekrar gelelim biz bu şehre ! dedik.


Ertesi gün Karlovy Vary şehrine gittik. sıcak mineral su pınarlarının bulunduğu kaplıca şehri yemyeşil doğası ile çok güzeldi.Eğer tur ile gidilmiş bir gezi ise alınması tavsiye edebileceğim bir ekstra tur. Biz gezerken çok keyif aldık. bu şehrin bir diğer özelliği de biz Türkler için ; Atatürk ün de buraya gelip şehirde kalmış olması ...

KISA KISA ...
* Kafkanın müzesini gezmek, seviyorsanız kırtasiye malzemeleri almak not defteri,kalem vs..
* Karanfil /tarçın aromalı likörleri Becherovka yı deneyin ...beğenirseniz gelirken getirirsiniz.
* Denk gelirseniz kukla gösterilerini izleyin biz izleyemedik :(
* Ulusal Opera binasını görmelisiniz gerçekten çok güzel
* Kışın gidecekseniz kot pantalon yerine kadife yada kar pantalonu alın, ayakkabı olarakta kalın tabanlı bir bot yada içi tüylü kar çizmeleri çok yerinde seçim olacaktır !!

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Sakız Adası - Atina Temmuz 2002

İzmir den sabah arabamız ile Sakız Adasına ( Chios ) gitmek üzere Çeşme ye yola çıktık. Çeşme de arabamızı 3 gün güvende kalacak bir sokağa parkettikten sonra bizi götürecek olan feribot için "Ertürk " ten biletlerimizi aldık ( gidiş+dönüş 50 euro ) ve 45 dakikalık keyifli deniz yolculuğumuz sonucu Sakız Adasına varmıştık.
Amacımız adanın arkasındaki koylardan birinde pansiyonda kalıp denizli,güneşli,kalamarlı 2-3 günlük tatildi. Ama daha limandan çok uzaklaşmadan ara sokaklarda dolaşıp,hem karnımızı doyurmak hem biraz soluklanmak için sahilde oturduğumuz kafede Atina ( Pire ) ya giden 3-4 katlı gemiyi görünce hemen kafenin yanındaki acentaya bilet sorduk. Ve gidiş +dönüş (36 euro ) biletinin pansiyonda bir gece konaklama parasından daha ucuz olduğunu duyunca hemen aldık biletlerimizi, hazır vizemiz varken Akropolis i görmeden dönmek olmaz dedik ve daha az uykulu daha çok yürümeli ama daha keyifli bir tercih yaptık! iyikide öyle yapmışız
Bilet paramızdan da anlaşılacağı gibi geminin güvertesindeydi yerlerimiz.İlk saatler güzeldi ama gece yarısını geçtikten sonra çantamızdaki plaj havluları yetmedi ! .. bizde vapurun halı kaplı lobi , koridor arasındaki koltuklarında kendimize uyku alanları yaptık.
Sabah güneş doğduğunda Pire limanına yanaştık. Sırtımızda çantalar elimizde frappe yürüme mesafesindeki metroya binip akropolise gittik.
Metrodan indikten sonra biraz ! yokuş yukarı yürüyüp Akropolis e ulaşılıyor.
KISA KISA ...
*Medeniyetin doğduğu ve demokrasinin ilk kurulduğu kent olarak anılır Atina.Kent merkezindeki Plaka semti dar sokakları , antika dükkanları , taverna ve restoranlar ile dolu ( ve pahalı )
*Dünyanın en ünlü arkeolojik sit alanı Akropol ( yapımı mö 5yy olmasına rağmen şehrin tepesinde bembeyaz parlamakta )
*Ermou Caddesi ,çarşı pazar ve kafeleri ile kentin en hareketli caddesi ama hediyelik eşyalar konusunda biraz pahalı vaktiniz varsa ara sokaklara girebilirsiniz daha ekonomik!
*Syntagma meydanı , parlamento binası önündeki ( ayaklarındaki kocaman mavi ponponlu ayakkabıları olan ) askerlerin nöbet değişimleri izlenmeye değer

Tam bir gün Atina yı gezdikten sonra yine gece gemisi ile sabahına karşı Sakız Adasına döndük.Böylece 3 günlük tatilimizin 2 gecesini gemide geceleyerek geçirmiş olduk :)

Tatilimizin son günü olduğundan adayı gezebilmek içim akşam bizi Çeşmeye götürecek feribot saatine kadar vaktimiz vardı. Bizde araba kiralama ofisleri açılana kadar kahvaltımızı ettik ve arabamızı kiraladıktan sonra ( günlük 30 euro ) ada kıyı ve köylerini gezmeye başladık. Arabayı Coş kullandı. Barış harita takibi yaptı.Bende arkada güzel manzaraları seyredip bol bol fotograf çektim :)
Gezimizin ilk mola yeri adanın güneyindeki damla sakızı üretiminin en yoğun olduğu Pirgi ( Pyrgi ) Köyü.
Dik ve dar sokakları ile gezerken yoran köy ,evleri ,balkonları ve yollardaki kemerleri, ksista (xysta) yöntemi ile süslenmiş .Dış cepheleri kazınarak süslenmiş bu evler Yunanistan ve dünya da ünlüymüş. Günümüde ise bu evler geneldeYunanistan dışında yaşayan ve yaz aylarında gelen zenginlere aitmiş...
Korsan saldırılarından korunmak için birbirleriyle iletişimlerini kolaylaştıracak ve dış saldırılardan korunacak şekilde ortak ve kalın inşa edildiş dış duvarlara birleşik oluşmuş evler görselliği dışında mimarisi açısından da ilginç ve fotoğraf çekmek için birebir..

En sona sakladığımız adanın kuzeybatısındaki Lagada Köyü ise deniz kenarında küçük bir balıkçı köyü. Buraya bir arkadaş tavsiyesi ve arkadaşımız Coş un bir türlü unutmaması sonucu gittik ama iyiki gitmişiz.Deniz kenarında küçük taverna ve balık restoranları var. Bir tanesine oturduk ve tavside bulunan arkadaşımızın en " güzel kalamar ızgara ve beyaz şarap orada " demesi üzerine
Greek salatası + ızgara kalamar ve beyaz şarap siparişlerimizi verip, manzaranın tadını çıkardık, yorgunluğumuzu attık. Araba ile yaptığımız ada turumuza güzel bir nokta koymuş olduk.

1 Temmuz 2011 Cuma

" yavaş yavaş ölürler seyahat etmeyenler ... " Pablo Neruda


@Bozcaada / denis
 Yavaş yavaş ölürler
seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler
okumayalar, müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoşgörmeyi barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
veya bir yabancı ile konuşmayanlar,
Yavaş yavaş ölürler
İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler...

Pablo Neruda