1 Ağustos 2011 Pazartesi

Kaz Dağları 2010

Üniversite dönemimizde bir yaz İzmir'den araba ile Ayvalık'a gitmiştik. Bir geceyi orada geçirmiş, Cunda Adasında yüzmüş, akşamında da balık yemiş ve ertesi gün Bursa'ya gitmiştik. (Defalarca gittiğimiz Ayvalık ve Cunda adasını pansiyon ve tarih detayları ile ayrıca yazacağım.) Bursa'ya giderken araba ile hiç geçmediğimiz yollardan geçtik.Yolumuz biraz uzamıştı ama yemyeşil çamlık Edremit Körfezi'nin güzel yolunu keşfetmiştik. Herşey  " küçükken Burhaniye-Ören'e birkaç sefer gitmiştik, güzel bir yerdi ordan geçsek!" demem ve sevgili Barış'ın beni kırmaması ile başlamıştı. Biraz ! km olarak yolumuz uzamış ve Bursa'ya varışımız geceyi bulmuştu.
O zaman sadece yolundan geçtiğimiz Edremit'e tekrar gitme kararı vermiştik. İşte şimdi o kararımızın sonucu yaptığımız Kaz Dağları* gezimizden aklımda kalanlar :
*Binlerce yıl öncesinde, Yunan Mitolojisinde adı İDA olan Kaz Dağları , Anadolu'da Türklerin ağırlık kazanması ile Kaz Dağları olarak anılmaya başlamış. Çanakkale'den başlayıp Balıkesir'e kadar uzanan dağ sırası çam ve zeytin ormanları ! ile çevrili. Her tepesi, her köyü mitolojik hikayeler ile dolu. Tarihe , mitolojiye meraklıysanız Homeros u okuduysanız; buraları gezerken okuduğunuz herşeyi gözünüzde canlandırabileceksiniz. Çok tanrılı dönemlerde kutsal bir dağ olarak anılırmış. Sarıkız Efsanesi, Hasan Boğuldu Efsanasi, Troya Savaşları, Felsefenin doğduğu yer, Aristo nun açtığı üniversite ...hepsi bu bölgede.

3 gün boyunca konaklamamızı yapacağımız Güre'ye yaklaştıkça doğanın güzelliği bizi büyülemeye başlamıştı bile. Güre'de Manastır Çayı'nın yanında adını çaydan alan iki katlı, taş ve yeşillikler içinde güzel bir butik otel http://www.manastirhan.com/ Manastırhan'da kaldık.
Manastırhan Otel
Bizim bu 3 günlük gezimiz dere tepe gezerek geçtiği için sadece yemek ve yatmak için kullandık oteli ama; sadece ; kuş, börtü böcek ve dere sesi duymak, içinde ayrıca buraya gelinmeli.
İlk olarak Hasan Boğuldu'ya gidiyoruz. Hasan Boğuldu'ya çıkmak için minübüsleri beklerken köyün meydanındaki 1935 yılından beri var olan Çınarlı Kahve'de oturup çayımızı içiyoruz, soğuk suyu masaya oturduğunuz gibi sürahide getiyorlar ve bundan para da almıyorlar; buz gibi dağ suyu..
Dar  ve uçurum yoldan minübüsler ile çıkıyoruz, Sutüven ( tüvleyen yani sıçrayan su ) şelalesi ve Hasan Boğuldu göletini minübüslerden inip az bir patika yol yürüyünce görüyoruz. Yemyeşil bir manzara tabi karşımızdaki! Kayaların üzerinden göletin çevresini biraz dolaşıyoruz, bakıyoruz ki uçsuz bucaksız patikalar devam ediyor, biz de kalabalıktan uzaklaşmadan dönüyoruz. Göletin çevresindeki köylülerin pazarını dolaşıyoruz. Bütün tezgahlarda istisnasız zeytin , zeytinyağı mevcut. Göletin çevresi aynı zamanda mesire yeri.

Göletin çevresindeki yörük pazarı

Çamların altında geniş bir çay bahçesi var. Zaten başka tesis yok! Ahşap terasında oturuyoruz, yorgunuz ama şikayetçi değiliz manzaranın tadını çıkarıyoruz.

Bir sonraki hedefimiz Adatepe. Gördükten sonra, benim en beğendiğim köy olacak burası.
Kaz Dağlarını aşıp Küçükkuyu 'dan devam edince Ada Tepe ye ulaşılıyor. Yol boyunca orman olmuş zeytinlikler göreceksiniz. İç kısma döndüğünüzde taş evlerin olduğu Ada Tepe karşınıza çıkıyor. 
Otobusten iner inmez taş sokaklarda en tepeye doğru yürüyoruz. Evlerin avluları arasından Edremit Körfezinin muazzam manzarasını seyrediyoruz. ( araba ile çıkarken yükseklik ve virajlardan dolayı doya doya bakamadığımız manzara, zeytin ağaçlarının arasından çok güzel görünüyor )

Burda eski bir okul olan şimdilerde felsefe ve sanat seminerlerinin yapıldığı Taş Mektep i geziyoruz. Özellikle İstanbul başta olmak üzere büyük şehirden buraya gelip yaşayanlar bu kültürel etkinliklere ev sahipliği yapıyormuş. Köy sit alanı olduğu için günümüze kadar korunmuş taş evlerin çoğu bakımlı.
Köyün meydanına tepeden dolaşarak fotograf çekerek iniyoruz. Ve Dut Dibi kahvesinde oturup soluklanıyoruz. Kahvede, yörede yaşayanlar ile konuşurken bakımlı gördüğümüz evlerin çoğunda buraya yerleşmiş Fransız ve İtalyanların oturduğunu öğreniyoruz. Köyün bu halini seven ve korumak isteyen insanların yaşamayı seçeceği bir yer olduğundan dejenere olan hiçbir şey yok. Herkes kendi halinde doğa ile yaşıyor.
Adatepe den aşağı indiğimizde yolumuz üzerindeki Zeytinyağı müzesini geziyoruz.
Müzede zeytinyağı yapımının her aşaması sergilenmiş, çoğu eski aletler bölge halkının müzeye ellerindekileri hediye etmeleri ile toplanmış. Çıkışta birde mağazaları var çok güzel ambalaşlanmış hediyelik sabunlar , yağlıklar..

Akşam olmasına daha varken gün ışığından faydalanıp bir dağ köyü daha ekliyoruz gezimize. Yeşilyurt köyü. Yine yoldan bakınca evlerin görünmediği, yine çamların arasından geçilerek ulaşılan, ulaşıldığında hayranlık ile gezilen bir köy. Köye girer girmez meydanda camisi ve çınar altında kahvesi var. Etraf taş evler ile çevrili, bir yada iki bakkal , üç yada dört hediyelik eşya tezgahından ibaret sevimli bir köy. Meydanın etrafındaki kafelerden birinin önünde yada meydandaki kahvenin tahta sandelyelerinde oturup, bir şeyler içerken etrafa bakmak köyü tanımak için yetti. Keşif için çok fazla yürüyecek enerjimizde kalmamıştı doğrusu
Yeşilyurt Köy meydanı çevresinde hediyelik eşya satılan dükkanlardan biri. Son zamanın en popüler malzemesi KEÇE ile yapılmış çoğu !
Akşam Kaz Dağları 'nda son gecemiz olacak. Yarın rotamız Geyikli oradanda Bozcaada !!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder