30 Ağustos 2011 Salı

FLORANSA - TOSCANA 2011

8 günlük İtalya gezimizde en çok beğendim ve tekrar gidip doya doya gezmek istediğim yer Toscana bölgesi oldu. Siena , SanGimignano doğanın içinde dokusu bozulmamış çok güzel ortaçağ kasabaları. Floransa ise, sokaklarına ayak bastığınızda kendinizi açık hava müzesinde hissetmenizi sağlıyor. İhtişamlı binaları, canlanacakmış gibi duran heykelleri ile sanat ve tarihi doya doya yaşıyorsunuz.
Ağustos ortasında gitmiş olmamıza rağmen taş binaların gölgesinde nefes alabiliyor , serinliyorsunuz. ( kesinlikle Venedik'te olduğu gibi nem sizi boğmuyor. )

FLORANSA ( FIRENZE ) :
İlk olarak Palazzo Medici Riccardi önünden Cavour caddesi üzerindeki information noktasından ücretsiz floransa haritalarımızı alıyoruz. Önce Floransa'nın en önemli katedrali Santa Maria del Fiore " Çiçeklerin aziz meryemi " katedraline gidiyoruz, bulunduğu yer Duomo meydanı -Piazza del Duomo -. ( İtalyada katedrallerin çoğundan duomo olarak bahsediliyor)
Floransanın simgesi zambak çiçeği , hemen hemen bütün yapılarda zambak figürünü görüyorsunuz.
Ve hemen ön tarafında San Giovanni meydanında Vaftizhane var kapıları meşhur. Dört kapısından , " cennetin kapıları " olarak adlandırılan en meşhuru. Kapısının önünde rölyeflerin detaylarını dinliyoruz. Kapı üzerindeki rölyeflerde ilk suç - ilk günah - ilk ceza anlatılarak resmedilmiş. Bu arada kapının orjinali müzenin içinde saklanıyor. ( Hıristiyanlıkta bebeklerin günahkar olarak doğduğuna inanıldığından, bebek doğar doğmaz papazlar tarafından vaftiz ediliyor. Bebeklerin günahkar doğduğuna inanılması ise ,ilk günaha inanıştan geliyor ...) İsa , Meryem ve Hıristiyan dini ile ilgili yeterince !! ayrıntı dinledikten sonra; artık sokaklar, köprü ve benim saatlerce kalsam sıkılmayacağım Uffizi avlusu keşfetmemiz için bizi bekliyordu.
Signoria Meydanı açık hava heykel müzesi gibi. Ve Michelangelo'nun Davud heykeli ! Heykel 1500' lü yıllarda yapılmış ve 1800 lü yıllaar kadar bu meydanda kalmış. Daha sonra zarar görmemesi için Akademi Müzesine kaldırılmış.Ve şu an meydandaki 1910 yılında yapılmış kopyası. Zaten dünya üzerinde birçok ülkede yapılmış kopyaları mevcutmuş. Hatta heykelin bir kopyası Kudüs'e armağan olarak gönderilmiş ama çıplak figürün pornografik içerikli olduğuna karar verilmiş ve uzun tartışmalar sonucu armağan edilen heykel geri yollanmış. Yerine Davud'un değil de başka bir heykelin giyinik halli bir kopyası gönderilmiş.!!!
 Davud heykelinin meydandaki kopyası 1910 yılında yapılmış.
Meydan ve Uffizi müzesinin avlusu birçok ressam ile dolu. 15-20 euro dan başlayan fiyatlar ile yaptıkları Floransa resimlerinden alabilirsiniz. Avluda sandalyelerine oturmuş resimlerini yapıyorlar aralarında güzel sanatlar diplomalarını sandalyelerinin arkalarına asanları bile gördüm. Bir de pandomim sanatçıları var. Kostümleri ile sadece bahşiş karşılığı fotoğraf çektirmiyorlar, küçük gösterileri ile çevredekilere keyif aldırıyorlar. Bu sanatçıların sağdan soldan çaktırmadan fotoğraflarının çekilip kaçılmasına karşıyım açıkçası. Birkaç euro bahşiş verilmeli bence eğer yoldan geçerken dönüp bakıyor hatta durup gülümsüyorsanız bunu hak ediyorlar diye düşünüyorum. Zaten İtalyanlar bunu fazlası ile yapıyorlar , turistlere kalmadan sanatçılarını kendileri alkışlıyor, kendileri bilet alıp müzeye gidiyorlar. Orada yaşayan bir arkadaşımız ile sanata olan düşkünlükleri hakkında konuştuğumuzda söylemişti ; "  Burada müzeler ücretsiz olsa yurt dışından gelen turistlere sıra gelmez. Şu anda bile birçok müzenin girişi için önceden internetten bilet satılmasının sebebi budur " demişti. Ne kadar güzel !! Onlar adına !


Taş binalar ile çevrili olan bu avlu, gölge bir basamak bulduğunuzda serin serin dinlenmek için birebir. Biz de aynen böyle yapıyoruz, çevredeki heykelleri seyrediyor, gelen geçeni izliyoruz ve marketten 0,40 euro ya aldığımız gazsız sularımızı içiyoruz. ( büfe ve meydanlardaki marketlerde küçük su 1-1,5 eurodan aşağı bulamazsınız mutlaka biraz turistik merkezlerden uzaklaşıp ara sokaklara dalınız ! Bu İtalya'daki bütün şehirler için geçerli ama Floransa'daki Signoria meydanında boş su şişelerinizi ÜCRETSİZ doldurabileceğiniz büyük bir sebil ! var )


Çok fazla dinlenerek vakit harcamadan, daha gezilecek çok yer var diyerek İlahi Komedya 'nın yazarı Dante 'nin evinin olduğu sokağa doğru yürümeye başlıyoruz. Meydana paralel aşağıya doğru yürürken bir yemek molası verdik :
Lampredtto ( bol sarımsak soslu işkembe ! )  = plastik küçük çukur tabakta 6 € / ekmek arası 3,5 €
Ribollito ( bol sarımsak soslu haşlanmış dana ! ) = fiyat işkembe ile aynı , bardakta kırmızı şarap 1,5 €
Bize çok ballandırılarak anlatıldığı için denemek adına yedik ama açıkçası spagetti tercih ederdim, kokusu bana biraz ağır geldi. Burada take away / ayakta yiyebiliyorsunuz masası yok !
Eskiden Türkiye'de tek tekçi meyhaneleri olurmuş, yüksekçe bir tezgaha dayanılıp ayaküstü hemen bir iki tek rakı içilebilen yerler... Ben hiç görmemiştim ama yaşça büyüklerimden duymuştum. Onun gibi bir tek tekçi barı gördük sokaklardan birinde. Ayaküstü şarap içip yola devam etmelik bardak şarap 1 €  mekanın adını not etmemişim birşey kardeşlerdi ama .....

Museo Casa di Dante @Firenze giriş 4 €

Yukarı Arno nehrine doğru çıkmadan, Floransa pazarını dolaştık. Çok fazla deri çanta ve deri sandalet satılıyor, eskiden köprünün üzeri tabakhaneler ile doluymuş sonra şehrin dışına taşınmış, şu an mücevher dükkanları ile dolu. Dolayısı ile deri işçiliği de çok varmış. Pazar kapalı çarşılarımız gibi incik boncuk ve dericiler ile dolu. Biz tshirt 5 € , magnet 1,5 € ve benim koleksiyonum için kaşık 3€ aldık. Bunlar meydana yakın dükkanlarda 3 - 4 katı pahalıya satılıyor..
Uffizinin önünden dümdüz çıkınca Arno nehrini ( Fiume Arno )  görüyorsunuz.
Arno nehri üzerindeki eski köprünün ( Ponte Vecchio ) uzaktan görünüşü..

Ponte Vecchio

Nehir üzerindeki en meşhur köprü Vecchio ( Ponte Vecchio ) üzeri sağlı sollu küçük mücevher dükkanları ile dolu. Köprü bittiğinde Medici ailesinin yazlık sarayına yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Müze olarak gezilen sarayın arkası çok büyük ve çok güzel bir park. Pazardan buraya kadar yürüdükten sonra dinlenmek için yine güzel bir yer bulmuştuk .
Sanat ve tarihi seviyorsanız rönesansın anavatanı Floransa'da , mimariye , heykele hayran olmamak mümkün değil. Bir zamanlar İtalya'ya başkentlik yapmış olan şehir şu anda Toskana Bölgesinin başkenti. Floransa'nın rönesans dönemine damga vurmasının ve hala günümüzde güzel sanatlarda Avrupa'nın en ünlü kenti olmasında, sanata ve kültüre düşkün Medici ailesinin etkisi çokmuş. Zaten şehri gezince bunu anlıyorsunuz. Michelangelo birçok ünlü eserini bu ailenin yaşadığı dönemde onların desteği ile yapmış zaten. Medici ailesinin yanında yaşamış ...anlatmak ile bitmeyecek bir tarih ve sanat birikimi var bu kentte gördüklerimi , öğrendiklerimi anlatsam bitmez ...
Floransa yakınlarında çamların içindeki otelimize döndük duş ve arkasından ayakları uzatıp 1 saatlik dinlenmenin ardından Lucca ya akşam yemeği için güzel bir çiftlik evine ( Fattoria il Poggio ) gittik.
Sınırsız şarap, ve italyan yemekleri kişi başı : 35 €

@Lucca, Montecarlo
Yemeğin sonunda cantucci kurabiyeleri ve tatlı şarap ikramıda yapıldı. Bu cantucci özellikle Toscana bölgesinde meşhur bir tatlı, birçok yerde hediyelik ambalajlarda satılıyor alıp eve de getirebilirsiniz. Ben çok sevmedim bademli kavala kurabiyelerini tercih ederim yada Balıklıova'dan aldığımız karafırın un kurabiyelerini :) Italya'da bence tatlı = tiramusu ve gelato :))

mavi tabağın içindekiler tatlı şaraba batırılarak yenen cantucci kurabiyeleri, karton kutu içinde şarap ile ikili set 8 - 10 €

Toskana bölgesindeki son günümüzü Pisa, Siena ve San Gimignano kasabalarını gezerek geçirdik. Siena ve San Gimignano 800-1000 yıldır yeni hiçbir inşaat yapılmamış, olduğu gibi saklanmış çok güzel orta çağ kasabaları.

SIENA :
Kahverengi , kızıl tuğla evler, taş sokaklar, küçük cafeler ve tabi ki ortaçağdan kalma ( palio ;geleneksel at yarışları ) at yarışlarının yapıldığı büyük meydan bu ili güzel yapan özellikler. Sokaklarda atların vaftiz edildiği çeşmelerden göreceksiniz. Yarışlar dünyada yapılanın tersi yönde oluyormuş yani atlar saat yönünde koşarak yarışıyor.. Burada yapılan at yarışları hala heryıl 2 temmuz ve 16 Ağustos tarihlerinde yapılıyor, geziniz bu tarihlere denk gelirse önceden biletlerinizi alıp izleyebilirsiniz. Bu küçük şehirin içinde İtalya'nın önemli üniversitelerinden Siena Üniversitesi'nin de, taş avlusunda dolaşabilir, sınıfların camlarından çıkan müzik seslerini dinlerken, burada öğrencilik nasıl olur diye belki benim gibi düşünebilirsiniz.
ortaçağdan kalma at yarışlarının yapıldığı meydan, yarış zamanları korkulukların ortası ve en dıştaki cafe ve ristoranteler tıklım tıklım dolu oluyormuş.Atlar meydanın çevresindeki meyilli yolda yarışıyormuş.

Siena sokaklarındaki ortaçağdan kalan binalar...



Siena 'nın daracık taş sokakları cıvıl cıvıl. Küçük sevimli kafeler, ve çok güzel marketler var; kendinize seçtiğiniz malzemeler ile sandiviçlerde yaptırabiliyorsunuz bu küçük marketlerde. Birçok şehirde olduğu gibi burada da dilim pizza alabileceğiniz bol çeşitli pizzacılar var. Palio nun etrafındaki restaurantlarda oturup mürekkep balıklı risotto = 15 € yiyebilirsiniz.

SAN GIMIGNANO :
Ortaçağdan ( 14.-15. yy ) kalmış ve görünümü hiç bozulmamış, UNESCO Dünya Mirasları listesinde bulunan bu kasaba Siena ilinin kuzeyinde, üzüm bağları ve zeytin ağaçları ile çevrili yollardan geçerek gidilen çok güzel bir kasaba.


@SanGimignano
 Kırmızı kiremit taş evler, surlar ve kuleleri ile kasaba dekor gibi dursada öyle değil ! yaşayan bir kasaba. Evlerin balkonlarında , çatılarında çanak anten vb. aksesuarlar yok ama evlerin içinde modern hayatlarını sürdürüyor insanlar.

Biz kasabayı 2-3 saat gezdik ama çok güzel pansiyon , butik oteller var. Bu bölgeye gelindiğinde 1-2 gün kalınıp doğanın tadı çıkartılabilir.. Gecelik kahvaltı dahil oda fiyatları kasaba nın içinde olma yada uzaklığa göre 80€ -130€ arasında. ( http://www.booking.com/  )

PİSA :
Toskana bölgesinde, kuzeyde yer alan Pisa şehri, mucizeler meydanı ile meşhur. Şehirde bizimde gördüğümüz tek yer bu meydandı. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz o eğik kule :) İtalya ya gidip görmemek olmaz tabi. Hemen klasik kule fotografımızı bizde çektirdik.


@Pisa Kulesi - mucizeler meydanı

Büyük çim meydanda şehrin kilisesinin çan kulesi olarak yaptırılmış kule, birde vaftizhane var. Meydanın etrafı hediyelik eşya satan dükkanlar ile dolu.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Bozcaada 2010

Bozcaada çok uzun zamandır merak ettiğim gitmek istediğim adalardan biriydi. Aslında arabayla İzmir den çıkıp gitmekti niyetimiz ama bayram yoğunluğu biraz gözümüzü korkuttu, ilk sefer gidiş için tur daha rahat olur diye düşünmüştük ki; doğru düşünmüşüz : bayramdan dolayı çok kalabalıktı ve rezervasyon yaptırdığı halde feribota binmek için saatlerce Geyikli İskelesinde bekleyenler vardı. Onları görünce ,tur seçimi doğru karar dedik. Şansımıza da herhangibir aksilik yaşamadık. Rehberimizde Çanakkaleli işini seven biriydi, keyifli bir tatil geçirdik.
Geyikli İskelesinden feribota bindik, muazzam bir kalabalık vardı, mülteci gemisi gibiydi :)
Gemiden indikten sonra ilk önce limandaki eski kale yi gezdik. Yorulmamıza rağmen rüzgardan güç alıp başladık dar sokaklardan adanın tepesine doğru yürümeye.
Her sokak başında , her evin köşesinde durup bakınca deniz ve ada manzarası, sokaklardan geçerek gelen rüzgarla birlikte deniz kokusu hep yanınızda... eski evler, kapı önündeki rengarenk çiçekler, tahta sandalyeler, kaldırımlarda , basamaklarda oturan sohbet eden insanlar aslında İzmir den giden biri için çok yabancı değil. Tipik bir ege kasabası.
Adada kilise ve eski kaleyi mutlaka gezin. Ada, rum ve türk mahallesi diye ikiye ayrılıyor. Rum mahallesinde sokaklar evler daha güzel. Çok fazla ev pasiyon var , bunlardan Kale pansiyon güzel. Rengigül konukevi; pansiyon aynı zamanda sanat galerisi orada kalınmasa bile girilip gezilebilir çok güzel.
Bozcaada sokaklarında dolaşırken kapı önü çiçeklerinden bir kare :)
 Adada şarapçılık meşhur olduğu için çok fazla tadım evi ve satış mağazası var. Bunlardan Reşit Soley Corvus şarapları en meşhuru. Talay, Çamlıbağ ve Ataol aile şarapçılarının da tadım dükkanları var.
Corvus şaraplarının mağazası
 Biz Eylül ayında gitmemize rağmen tarihini denk getiremedik, ama eylül ayında gidilecekse bağbozumu yada haziran ayında tadım festivali yapıldığı tarihlerde gitmek daha keyifli olabilir ( tadım festivali daha eğlenceli oluyormuş )
Ayrıca temmuz ayında da Ayazma Panayırı düzenleniyormuş. Panayırın yapıldığı Göztepe ayrıca adanın en yüksek tepesi manzası çok güzel, panayır Rum Ortodoks cemaati tarafından düzenleniyormuş ve dünyanın çeşitli yerlerinden rumlar katılıyormuş.

KISA KISA ...

* Çiçek Fırının un kurabiyesi, dereotlu mısır ekmeği güzel. Un kurabiyesini mutlaka deneyin
* Gülerada ve Salto reçelleri meşhur. Biz Salto dan adada meşhur olan domates reçelinden aldık. Cumhuriyet meydanının hemen arkasında küçük bir dükkan , adanın yerlisi rum asıllı Simyon Salto ve eşi duruyorlar dükkanda.
*Türk mahallesinde " Cafe at Lisa 's " önünden geçerken renkli dekoru ile dikkat çekiyor. Sahibi Lisa Avusturalyadan gelip 90 lı yıllarda yerleşmiş adaya ve adanın ilk ve tek gazetesi olan Adapostasını çıkartıyor. Biz sadece kahve içtik ama yemek ve tatlı menüsüde meşhurmuş.
*Ada balıkçılarla dolu,Simyon, Koreli ve Tenedos en meşhurları ve en pahalıları :) Tenedos un meşhurluğu aşçısının meşhurluğundan geliyor sanırım. İstanbul daki Lebnon un aşçısı imiş.( İstanbul da Lebnon a da gitmişliğimiz yok ama Issız Adam filmini izledik :) film ile ünlenen restaurant ! )
* Yüzmek için ayazma plajı en çok bilinen paljı ve sürekli minübüs mevcut. Ulaşımı kolay olduğu için çok kalabalık. Plaj ince kum ve etrafında yanyana öğle yemeklerinizi yiyebileceğiniz küçük restaurantlar var.
Biraz daha kendi halinde olan Akvaryum koyu var mermer burnunda. Burda sosyal tesis yok ( bence daha güzel ) ulaşım için kendi arabanız ile gidiyorsunuz. Dalıp gözlükle bakmayı sevenler için adanın çoğu koyu gibi burasıda uygun. Denizin temiz ama soğuk olduğunu söylemeye gerek varmı bilmem.

**
Yerel Lezzetler Festivali- Haziranın ilk haftasonu
Şarap Tadım Günleri – Haziranın son haftasonu
Yelken Yarışları –Temmuzun 2. haftasonu
Ayazma Panayırı – 26 Temmuz
Ozanın Günü – Ağustosun ilk haftasonu
Yunatçılar Yıldönümü Kutlaması- Ağustos ortası
Bağbozumu Festivali – Eylülün ilk haftasonu

Bozcaada güzel, ama galiba ben daha gitmeden kafamda çok kurmuşum . O yüzden gittiğimde çok bir süpriz ile karşılaşmadım. Belkide popüler ve kalabalık olması, çoğu esnafın yerli yabancı turiste doymuş olması, sihrini bozmuş biraz.  Unutulduğu bir anını yakalayıp gitmek lazım belkide ...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Kaz Dağları 2010

Üniversite dönemimizde bir yaz İzmir'den araba ile Ayvalık'a gitmiştik. Bir geceyi orada geçirmiş, Cunda Adasında yüzmüş, akşamında da balık yemiş ve ertesi gün Bursa'ya gitmiştik. (Defalarca gittiğimiz Ayvalık ve Cunda adasını pansiyon ve tarih detayları ile ayrıca yazacağım.) Bursa'ya giderken araba ile hiç geçmediğimiz yollardan geçtik.Yolumuz biraz uzamıştı ama yemyeşil çamlık Edremit Körfezi'nin güzel yolunu keşfetmiştik. Herşey  " küçükken Burhaniye-Ören'e birkaç sefer gitmiştik, güzel bir yerdi ordan geçsek!" demem ve sevgili Barış'ın beni kırmaması ile başlamıştı. Biraz ! km olarak yolumuz uzamış ve Bursa'ya varışımız geceyi bulmuştu.
O zaman sadece yolundan geçtiğimiz Edremit'e tekrar gitme kararı vermiştik. İşte şimdi o kararımızın sonucu yaptığımız Kaz Dağları* gezimizden aklımda kalanlar :
*Binlerce yıl öncesinde, Yunan Mitolojisinde adı İDA olan Kaz Dağları , Anadolu'da Türklerin ağırlık kazanması ile Kaz Dağları olarak anılmaya başlamış. Çanakkale'den başlayıp Balıkesir'e kadar uzanan dağ sırası çam ve zeytin ormanları ! ile çevrili. Her tepesi, her köyü mitolojik hikayeler ile dolu. Tarihe , mitolojiye meraklıysanız Homeros u okuduysanız; buraları gezerken okuduğunuz herşeyi gözünüzde canlandırabileceksiniz. Çok tanrılı dönemlerde kutsal bir dağ olarak anılırmış. Sarıkız Efsanesi, Hasan Boğuldu Efsanasi, Troya Savaşları, Felsefenin doğduğu yer, Aristo nun açtığı üniversite ...hepsi bu bölgede.

3 gün boyunca konaklamamızı yapacağımız Güre'ye yaklaştıkça doğanın güzelliği bizi büyülemeye başlamıştı bile. Güre'de Manastır Çayı'nın yanında adını çaydan alan iki katlı, taş ve yeşillikler içinde güzel bir butik otel http://www.manastirhan.com/ Manastırhan'da kaldık.
Manastırhan Otel
Bizim bu 3 günlük gezimiz dere tepe gezerek geçtiği için sadece yemek ve yatmak için kullandık oteli ama; sadece ; kuş, börtü böcek ve dere sesi duymak, içinde ayrıca buraya gelinmeli.
İlk olarak Hasan Boğuldu'ya gidiyoruz. Hasan Boğuldu'ya çıkmak için minübüsleri beklerken köyün meydanındaki 1935 yılından beri var olan Çınarlı Kahve'de oturup çayımızı içiyoruz, soğuk suyu masaya oturduğunuz gibi sürahide getiyorlar ve bundan para da almıyorlar; buz gibi dağ suyu..
Dar  ve uçurum yoldan minübüsler ile çıkıyoruz, Sutüven ( tüvleyen yani sıçrayan su ) şelalesi ve Hasan Boğuldu göletini minübüslerden inip az bir patika yol yürüyünce görüyoruz. Yemyeşil bir manzara tabi karşımızdaki! Kayaların üzerinden göletin çevresini biraz dolaşıyoruz, bakıyoruz ki uçsuz bucaksız patikalar devam ediyor, biz de kalabalıktan uzaklaşmadan dönüyoruz. Göletin çevresindeki köylülerin pazarını dolaşıyoruz. Bütün tezgahlarda istisnasız zeytin , zeytinyağı mevcut. Göletin çevresi aynı zamanda mesire yeri.

Göletin çevresindeki yörük pazarı

Çamların altında geniş bir çay bahçesi var. Zaten başka tesis yok! Ahşap terasında oturuyoruz, yorgunuz ama şikayetçi değiliz manzaranın tadını çıkarıyoruz.

Bir sonraki hedefimiz Adatepe. Gördükten sonra, benim en beğendiğim köy olacak burası.
Kaz Dağlarını aşıp Küçükkuyu 'dan devam edince Ada Tepe ye ulaşılıyor. Yol boyunca orman olmuş zeytinlikler göreceksiniz. İç kısma döndüğünüzde taş evlerin olduğu Ada Tepe karşınıza çıkıyor. 
Otobusten iner inmez taş sokaklarda en tepeye doğru yürüyoruz. Evlerin avluları arasından Edremit Körfezinin muazzam manzarasını seyrediyoruz. ( araba ile çıkarken yükseklik ve virajlardan dolayı doya doya bakamadığımız manzara, zeytin ağaçlarının arasından çok güzel görünüyor )

Burda eski bir okul olan şimdilerde felsefe ve sanat seminerlerinin yapıldığı Taş Mektep i geziyoruz. Özellikle İstanbul başta olmak üzere büyük şehirden buraya gelip yaşayanlar bu kültürel etkinliklere ev sahipliği yapıyormuş. Köy sit alanı olduğu için günümüze kadar korunmuş taş evlerin çoğu bakımlı.
Köyün meydanına tepeden dolaşarak fotograf çekerek iniyoruz. Ve Dut Dibi kahvesinde oturup soluklanıyoruz. Kahvede, yörede yaşayanlar ile konuşurken bakımlı gördüğümüz evlerin çoğunda buraya yerleşmiş Fransız ve İtalyanların oturduğunu öğreniyoruz. Köyün bu halini seven ve korumak isteyen insanların yaşamayı seçeceği bir yer olduğundan dejenere olan hiçbir şey yok. Herkes kendi halinde doğa ile yaşıyor.
Adatepe den aşağı indiğimizde yolumuz üzerindeki Zeytinyağı müzesini geziyoruz.
Müzede zeytinyağı yapımının her aşaması sergilenmiş, çoğu eski aletler bölge halkının müzeye ellerindekileri hediye etmeleri ile toplanmış. Çıkışta birde mağazaları var çok güzel ambalaşlanmış hediyelik sabunlar , yağlıklar..

Akşam olmasına daha varken gün ışığından faydalanıp bir dağ köyü daha ekliyoruz gezimize. Yeşilyurt köyü. Yine yoldan bakınca evlerin görünmediği, yine çamların arasından geçilerek ulaşılan, ulaşıldığında hayranlık ile gezilen bir köy. Köye girer girmez meydanda camisi ve çınar altında kahvesi var. Etraf taş evler ile çevrili, bir yada iki bakkal , üç yada dört hediyelik eşya tezgahından ibaret sevimli bir köy. Meydanın etrafındaki kafelerden birinin önünde yada meydandaki kahvenin tahta sandelyelerinde oturup, bir şeyler içerken etrafa bakmak köyü tanımak için yetti. Keşif için çok fazla yürüyecek enerjimizde kalmamıştı doğrusu
Yeşilyurt Köy meydanı çevresinde hediyelik eşya satılan dükkanlardan biri. Son zamanın en popüler malzemesi KEÇE ile yapılmış çoğu !
Akşam Kaz Dağları 'nda son gecemiz olacak. Yarın rotamız Geyikli oradanda Bozcaada !!